BİR MÜHENDİS VARMIŞ… ŞİMDİ İSE DAHA FAZLASI…
- Cihan PEHLEVAN
- 24 Eyl 2019
- 4 dakikada okunur
Şimdi bir mühendis düşünün….
1926’da Sinop’ ta dünyaya geldi, Kayseri ve Trabzon’da eğitime başladı ve İstanbul Erkek Lisesinde bitirdi…
Üniversite eğitimini ise şimdilerde adı İstanbul Teknik Üniversitesi olan Yüksek Mühendis Mektebinde aldı, Ayrıca birincilikle bitirdiği liseden dolayı üniversiteye sınavsız giriş hakkı kazanmış olmasına rağmen sınava girmeyi tercih ederek bu üniversiteye yerleşti. 5 yıllık üniversite hayatı sonrasında üniversitesi tarafından 1951’de gönderildiği Almanya’da RWTH Aachen’ de (Aachen Teknik Üniversitesi) doktorasını yaptı. Özel olarak Klockner Humboldt Deutz AG motor fabrikasına davet edildi. Alman Ordusu için araştırma yapan DVL Araştırma Merkezi’ nde Prof. Dr. Schmidt ile çalışmalar yaptı ve Alman üniversitelerinde doktorasını verdi.
1954′ te, 27 yaşındayken İstanbul Teknik Üniversitesinde doçent oldu. Araştırmalar yapmak üzere altı aylığına tekrar Almanya’nın Deutz fabrikalarına gitti.
Mayıs 1954-Ekim 1955 arasında askerlik yaptı.
Askerlik sonrasında tekrar üniversiteye döndü.
Belkide bu ülke için yaptığı en güzel adımlardan birini gerçekleştirerek 1956-1963 yılları arasında 200 ortaklı ilk yerli motoru üretecek olan Gümüş Motor’u kurdu ve motor üretimini gerçekleştirdi.
Ayrıca kimi kaynaklar ise Gümüş Motorun Kurulmasından sonra “Yeni hedefimiz, Türkiye’ mizde artık yerli otomobillerin de yapılmasıdır” fikrini dile getirdiği ve o zaman yönetimde olan askerlerce kabul gören bu fikir üzerine, Eskişehir Demiryolları CER atölyesinde “DEVRİM OTOMOBİLİ” nin üretiminde rol aldığı söylenmektedir.
1965′ te profesör unvanını aldı.
1967’de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Sekreterliği’ne seçildi ve aynı yıl evlendi.
Yapmış olduğu başarılı çalışmaların yanı sıra büyük sanayici ve tüccarlara karşı Anadolu tüccar ve küçük sanayicilerini savunmasıyla dikkati çekti.
25 Mayıs 1969’da TOBB genel başkanlığına seçildi ama seçimlerin iptal edilmesi nedeniyle 8 Ağustos 1969’da başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldı.
Hakkında okuduğum yazılarda dikkatimi çeken en önemli hususlardan birini daha tırnak içinde sizinle paylaşmak istiyorum. “Mayıs 1954 / Ekim -1955 yılları arasında askerlik görevini tamamlayan mühendisimiz, askerlik sürecinde İstanbul Kağıthane’de 6 aylık yedek subay öğreniminden sonra, Halıcıoğlu’ ndaki İstihkam bakım bölüğünde 6 ay asteğmen, 6 ay da teğmen olarak makinaların bakım ve tamiratları kısmında görev yaptı. Bu görev esnasında, her yıl Türkiye’ nin Amerika’ dan istediği teçhizatların listesini hazırladı. Hazırladığı bu liste, Amerikan yardım heyetinin dikkatini çekmiş ve bir Amerikalı albay bu listeyi hazırlayan kişiyle görüşmek istediğini, okul komutanına bildirmiştir. Okul Komutanı bu Amerikalı Albay’ ı alıp başarılı mühendisimizin yanına getirmiş ve Albay, “Siz bu güne kadar Amerika’dan yardım olarak, sadece “gizleme ağı, kürek sapı, kazma, vs.” gibi şeyler isterken, bu sene bakım bölüğündeki iş makinalarının tamiri için gereken çeşitli parçaları üretmek üzere tezgahlar istemişsiniz. Bunları ne yapacaksınız ve nasıl kullanacaksınız? tarzında konuşunca, mühendisimiz Amerikan ordusunun kuruluş tüzüğünü açarak: “ Bizim yaptığımız görevi yapan Amerika’ daki birliklerde bu tezgahlar var da, biz de niçin olmasın? Diye karşılık verince, Amerikalı Albay söyleyecek bir şey bulamamış ve bu tezgahlar Mühendisimizin devam eden girişim ve gayretleriyle Türkiye’ye getirilmiştir.
Özetle bu ülkeye yaptığı faydalı ve başarılı çalışmaları ile hemen herkese adından söz ettiren biri haline geldi ve sürekli olarak kendini geliştiren ve üreten bir Türkiye oluşturma yolunda attığı adımlarda birer birer başarıyı sağladı.
Sonrasında siyasi hayata adım atışıyla mühendislik faaliyetlerinden uzaklaştı fakat her zaman Türkiye’nin gelişmesi ve büyümesinin Sanayi ve Üretimden geçtiğini savundu.
Nerede şimdi böyle mühendis demek çok yanlış olur…
Şimdi bu mühendisi unutun ve günümüzün gerçeklerine dönelim…
2017 Ocak verilerine göre Ülke nüfusumuz 79 milyon 814 bin 871 kişi, yine 2017 Ocak verilerine göre TMMOB’ kayıtlı mühendis sayısı 510 bin 559 kişi, yani ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 0,6′ sı mühendis. Bu kadar çok mühendisin olduğu bir ülke hala neden üretmiyor, üretemiyor buda koskoca bir soru işareti.
Vatandaş olarak merak ettiğim ama hiçbir kayıt veya kaynakta net olarak cevabını bulamadığım bir sürü soru var aklımda. Kurtuluş savaşı gibi,Çanakkale gibi tüm dünyaya karşı kazanılmış başarı dolu zaferlerimiz varken, bu zaferler Hiroşima’ nın bile 5 katına bedel olarak gösterilirken biz neden sürekli yerimizde saymaya devam etmişiz. Neden hep Gelişmekte olan Ülkeler kategorisinde yer bulmuşuz. Neden her zaman hazıra alışmışız yada alıştırılmışız.
Yazımda anlattığım mühendis bu ülkede ilk de değil, tekte… 0,6 yüzdelik dilime göre çok düşük olarak gelebilir ama 510 bin kişiden bahsediyoruz.. hiç mi içlerinden bu ve bunun gibi mühendisler çıkmadı. Her zaman mı bu mühendislerin önü kesildi. Peki madem her zaman kesiliyordu bu işin iç yüzünü bilenler neden hep sessiz kaldı yada bir şeyler yapmadı… İşin gerçek yüzünü bilenler acaba hep iki ucu paslı değnek mi dedi…
Devrim otomobilinin altındaki asıl başarısızlık neydi, yada bir başarısızlık varmıydı gerçekten yoksa bir başarı hikayesimiydi. Neden bu ülke kendi uçağını bile üretmeye adım atmışken sonuçta herşey devrim otomobilinin kaderini yaşamıştı.
Bu gerçekleri bilen bilerek büyüyen ve bunları değiştirme için sadece hayal eden değil hayalleri gerçekleştiren bir toplum olma zamanımız gelmişte geçiyor bile… Şimdiye kadar çok nesiller tükendi ülkemizde ve tükenmeye de devam ediyor. Artık 1071′ den 1299′ a, 1453′ den 1919′ a tarihini tam anlamıyla bilen, tembelliğe değilde ilime, bilime yönelen bireylerin yetişmesi gerekiyor. Hazıra alışan alıştırılan değil, kendi ürettiğini tüken nesillere yetiştirmeye başlamamız gerekiyor. Neslimizi tembelliğe, özentiye değil azme, gayrete ve başarıya odaklamamız gerekiyor.
Tabiki bu sadece mühendis olmaktan yada mühendislerden geçmiyor. Artık mühendislerde başta olmak üzere herkes oturduğu sandalyeden kalkmalı, masasının üstüne çıkıp hayatına ülkesine ve hatta dünyaya yukarıdan bakmalı… Zaman artık çok kötü. Düşmemek aksine artık kendi ayaklarımız üstünde durmamız gerekiyor. Çünkü Ortadoğu’ da yaşanan koaslar ve fırtınaların ülkemizde de cereyan etmesi halinde ne sığınacak bir yerimiz nede bizi kabul edecek bir kardeş ülkemiz var…
Büyük Türk atamız Bilge Kağan’ ın dediği gibi “Ey Türk; üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir. Titre ve Kendine dön.”
Artık titreyelim ve özümüze dönelim…
22.04.2017 / Samsun

Comments